Meme Radyolojisi - Sıkça Sorulan Sorular

Meme kanserini taraması mamografi denilen memenin filmi çekilerek yapılır. Mammografi, memenin filminin çekilerek, kanserin erken dönemde saptanmasına yardımcı olan bir yöntemdir. Bu yöntem ile, toplumda belirli bir yaşın üstündeki tüm kadınların meme filmi çekilerek, meme kanseri erken safhada yakalanmaya çalışılır. Bu şekilde toplumda, hiçbir şikayeti olmayan kadınlara, mamografi çekilerek meme kanseri taramasının yapıldığı mamografiye, tarama mamografisi denir. Tarama mammografisi, dünyada en yaygın kullanılan meme kanseri erken tanı yöntemidir.
Amerikan Kanser Enstitüsü, Dünya Sağlık Örgütü, Türk Radyoloji Derneği 40 yaş üzerindeki kadınların, her yıl mamografi çektirmesini önermektedir. Mamografi 40-70 yaş arasında yılda bir tavsiye edilmektedir. 70 yaş üstünde ise hastanın mamografi çektirmesine mani bir hastalığı olmaması durumunda ise yılda veya iki yılda bir tavsiye edilmektedir.
Mammografi, düşük dozda x ışını ile çekilen özel bir meme röntgen filmidir. Memede, muayene ile saptanamayacak kadar küçük anormalliklerin tespit edilmesi amacı ile çekilir. Mamografinin gerçek değeri budur. Çünkü, bu sayede, hastalık muayene ile tespit edilebilecek safhadan önce saptanır. Mammografi çekimi sırasında ilaç kullanılmaz , iğne yapılmaz. Kişinin durumuna göre ; özellikle fibrokistik memelerde ve adete yakın dönemde hassasiyet olabilir. Bu bayanlara en az düzeyde kompresyon uygulanarak ağrı azaltılır.
Normal analog detektör olarak kullanılan mamografi filminin yerini teknolojik gelişmelerle dijital dedektörlerin alması ile üretilen cihazlara dijital mamografi denmektedir. Bu cihazlarda mamografi yerine dijital detektörler kullanılmakta, elde edilen imajlar yüksek rezolusyonlu özel ekranlarda veya film benzeri çıktılara baskı alınarak değerlendirilmektedir.
Çalışmalar dijital mamografi cihazları ile yoğun fibrokistik meme yapısında meme kanseri atlama oranının analog sistemlere göre daha düşük olduğunu göstermiştir. Ayrıca özellikle full field dijital mamografi sistemlerinde tetkik için verilen ışın miktarında da belirgin düşüş olmaktadır.
Mammografi çekimi için hiçbir ön hazırlığa gerek yoktur. Mamografi çekilirken meme, iki tabaka arasında birkaç saniye hafifçe sıkıştırılır. Bu nedenle memelerin en az hassas olduğu zamanda mammografi çekilmesi, özellikle memeleri hassas kadınlara önerilmektedir. Adet bitimini takip eden hafta, memelerin hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Adetin günü ile mamografik görüntü kalitesi arasında ise bir ilişki mevcut değildir. Mammografi çekilirken belden yukarısı çıplaktır. Bu nedenle çekime gelirken iki parça elbise giyilmesi önerilir. Bu sayede çekim sırasında belden üstü kolaylıkla çıkartılabilir. Filmi etkileyebileceğinden, koltuk altlarına deodorant, talk pudrası, losyon gibi şeyler sürülmemelidir.
Silikon implantı bulunanlarda mamografiye mani bir durum mevcut değildir. Mamografi çekilirken yapılan hafif sıkıştırmanın implanta bir sakıncası da olmamaktadır. Silikon implantınızı çekimi yapan teknisyene belirtiniz, doz ve pozisyonlamadaki ince ayarlar implantınıza göre yapılabilsin. Silikon yoğun görünümlü yapısı nedeniyle memenin bazı bölümlerinin görüntülenmesinde kısmi bir kısıtlamaya sebeb olmaktadır. Silikon implantı bulunanlarda mamografi ile birlikte mutlaka ultrasonografide yapılmalıdır. Ultrasonografi ile memedeki kör noktalar azalmış olacağı gibi, silikon implant bütünlüğüde daha iyi kontrol edilir. Silikon implantı bulunan kadınlara tüm kadınlarda olduğu gibi tarama amaçlı yılda bir mamografi ve sonografi yaptırılmalıdır.
Ne yazık ki hayır. Mamografi memenin veya kanserin yapısına bağlı nedenlerle meme kanserlerinin bir kısmını optimal şartlarda yapılsa bile gözden kaçırabilmektedir. Gözden kaçırma oranını düşürmek için yoğun fibrokistik yapılı memelerde, mamografiye ilave olarak birde sonografi ile kontrol yapılmaktadır.
BİRADS ‘ Breast İmaging Reporting And Data Systems’ olarak ifade edilen meme raporlaması ve data kayıt sisteminin baş harflerinden oluşan raporlama yönteminin adıdır. Bu yöntem ile amaçlanan mamografi ve diğer meme radyoloji raporlarına herkesin kolay anlayabileceği ve üstünde anlaşabileceği bir standadizasyon getirmek ve raporların sonucunda belirtilen kategori ile bundan sonra ne yapılacağı konusunda yol gösterici olmaktır. Kategori 0: İlave görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç var (Tek yöntemle kesin kanaat edinilemeyen olgular) Kategori 1: Normal mamogram (Kanser lehine bulgu saptanmayan tetkik) Kategori 2: Benign bulgular (kist vb iyi huylu olduğu kesin olan bulgular taşıyan inceleme) Kategori 3: Muhtemelen benign bulgular (saptanan bulgunun altından bir kanser çıkma ihtimali maksimum %2 olan olgular) Kategori 4: Şüpheli bulgular (kanser ihtimali %2-95 olan bulgular içeren grub) 4A: hafif derecede kuşkulu (Malignite ihtimali % 2-10) 4B: orta derecede kuşkulu (malignite ihtimali % 10-50) 4C: ileri derecede kuşkulu (malignite ihtimali % 50-95) Kategori 5: Yüksek olasılık ile malignite düşündüren bulgular (Malignite ihtimali % 95-99 olan bulgular içeren olgular) Kategori 6: Malign olduğu bilinen (biyopsi ile verifiye) ancak henüz kesin tedavi uygulanmamış olgular.
Mamografi ve ultrasonografi birbirini tamamlayan yöntemlerdir. Bazı özel durumlar dışında genellikle birlikte yapılırlar. Genç yaşlarda özellikle 35 yaş öncesi meme dokusu yoğun olduğundan meme ultrasonografisi ilk tercih edilecek yöntemdir. Ayrıca mamografide görülen bir lezyonun solid-kistik (yumuşak dokumu, içi sıvı dolu kesecik mi) ayrımı ultrasonografi ile yapılabilmektedir. Meme protezi (silikon implantı) olanlar meme kanseri yönünden erken teşhis için yapmalıdırlar ?, Mamografi çekimi silikon için zararlı mı? Meme protezi olan olgularda da tarama yöntemi normal hanımlardaki gibi mamografidir. İmplantı olanlarda birde mutlaka ultrasonografi ile normal meme dokusu ve implant kontrol edilmelidir. Tecrübeli kişilerin yapacağı mamografi tetkiki silikona hiçbir zarar vermez. Çekim öncesinde meme protezi olduğu mutlaka söylenmelidir.
Meme biopsisi gerektiği durumlarda memenin bir bölümünden doku örneği alınıp, bu örneğin mikroskobik yöntemlerle patologlar tarafından incelenmesidir. Mamografi ultrasonografi veya magnetik rezonans tetkikte memede şüpheli bir bölge tespit edildiğinde, bu şüpheli bölgenin ne tür hücrelerden oluştuğu, kanser hücreleri içerip içermediğini anlamak için yapılır. Şüpheli bölge için operasyon yapıp yapmamaya, Yapılacak operasyonun cinsine ve genişliğine karar vermek için biyopsi yapılır.
Meme biopsileri görüntüleme yöntemlerinde saptanan şüpheli bölgelere yapılır. Bu şüpheli bölgelerin sıklıkla elle muayenede bir karşılığı mevcut değildir. Radyolojik yöntemlerin (ultrasonografi, mamografi veya magnetik rezonans) rehberliğinde şüpheli bölgeden ıska geçmeden, hastaya en az zarar verilecek şekilde, yeterli miktarda doku, radyolog tarafından, patolojik inceleme için, çeşitli iğnelerle alınır. Histopatolojik tanı gerektiren bir durumda radyoloğun görevi ; Hasta için en az zararlı patolog için en fazla bilgi veren biyopsi yolunu seçip uygulamaktır. Ne tür biopsi yöntemleri mevcuttur. - İnce igne aspirasyon biyopsisi(Bx) - Core, tru cut Bx - Eksizyonel Bx - Tel ile itaretleyerek eksizyon meme biyopsisi türleridir.
Mammografi ; X ışını ray kullanarak, memenin röntgenini çeken özel bir alettir. İki ayrı pozisyonda toplam dört adet film çekilir. Dozu stardartlara uygun mamografinin verecegi zarar ihmal edilecek kadar düşüktür. Dijital mamografi cihazlarında verilen ışın miktarı analog sistemlere göre daha düşüktür. Mamografi teoride ionizan ışın kullanan bir tetkik olduğu için kanser kanseri tetikleme ihtimali mevcuttur. Yaklaşık milyon mamografi bir kanser tetiklerken yaklaşık her yüz mamografiden birinde kanser yakalanmaktadır. Bu hesapla yararı zararının 10.000 katıdır. Mamografide alınan radyasyonun dozunun ömür kısaltıcı etkisi, günümüzde sık karşılaştığımız medeniyetin getirdiği diğer yöntemlerle karşılaştırdığımızda: 1/2 Sigara içimi ile akciğer kanserinin tetiklenip ölme ihtimali bir tarama mamografisinden meme kanseri olup ölme ihtimaline eşittir. 30 dakika uçak yolculuğunda uçak kazası geçirip ölme ihtimali bir tarama mamografisinden meme kanseri olup ölme ihtimaline eşittir. 30 dakika araba yolculuğunda trafik kazası geçirip ölme ihtimali bir tarama mamografisinden meme kanseri olup ölme ihtimaline eşittir. Mamografinin yeni yapılmaya başladığı dönemlerde yapılan karşılaştırmalı çalışmalarda mamografinin ömür uzatıcı etkisi gösterilmiştir. Yani mamografi çektiren grub mamografinin hem yararını hem de zararını görürken, çektirmeyen grub mamografinin yarar ve zararından uzak kalmaktadır. Sonunda çektiren grubun ömrünün uzadığı gösterilmiştir. ABD'de yapilan bir incelemede ;1000 mammografi teknisyeni, 10 sene gözlenmis ve bu grubta meme kanserinde artış görülmemistir. (Sorulara Geri Dön)
Sterotaksi ; iki ayrı planda çekilen grafide bilgisayar yardımı ile lezyonun üçüncü boyutta lokalizasyonunu yapan bir sitemdir. Sterotaksi rehberliğinde sonografide gözükmeyen sadece mamografide gözüken lezyonların veya çok küçük lezyonların lokalize edilerek biyosisi ve işaretlenmesi mümkün olmaktadır.
Vakum memede izlenen bir takım radyolojik bulguların histopatolojik tanısı için kullanılan biopsi tekniğidir. Cut biopsi (kesici iğne) biopsilerine göre daha kalın, ve bir girişte daha çok doku alınmasına olanak sağlayan iğnelerle yapılan biopsi sisteminin genel adıdır. Biopsi esnasında uygulanan vakum ile doku iğnenin içine doğru çekilmekte ve daha fazla doku temini sağlanmaktadır. Böylece tanı değeri daha yüksek, hata payı daha az olan miktarda doku temin edilmektedir. Vakum biopsi işlemi esnasında sonografi, stereotaksik mamografi veya magnetik rezonans sistemleri işleme rehberlik etmektedir. Vakum biopsiler genellikle sonografide görülmeyen, tanı için daha fazla dokunun istendiği mikrokalsifikasyon varlığında stereotaksik mamografi sistemleri rehberliği ile, veya sadece MR da görülen lezyonlar için MR rehberliğinde kullanılmaktadır. Sistemin tek dezavantajı malzeme fiyatının cut biopsi sistemlerine göre belirgin yüksek oluşudur. Hali hazırda sadece mamografide görülebilen mikrokalsifikasyonlarda veya sadece MR da görülebilen lezyonlarda en seçkin biopsi metodudur.

Meme Kanseri - Sıkça Sorulan Sorular

Meme, süt bezleri ve burada üretilen sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşur. Bu süt bezleri ve kanalları döşeyen hücrelerin, kontrol dışı olarak çoğalmaları ve vücudun çeşitli yerlerine giderek çoğalmaya devam etmelerine meme kanseri denir. Meme kanseri , kadınlarda ölüme en çok neden olan kanserlerden biridir. Tüm ömür boyu bir kadının meme kanserine yakalanma riski yaklaşık 1/10 dur. Kanser , meme içinde zaman içinde büyür. Erken safhada herhangi bir belirti vermezken daha sonra memede ele gelen sertlik, meme ucunda veya ciltte çekinti, meme ucundan kanama gibi belirtiler verebilir. Sonrada ayni taraftaki koltuk altı lenf bezlerine ilerler ve bu bezlerin büyümesine sebep olur. Daha ileri evresinde beyin , karaciger , akciger gibi hayati organlara atlar ve ölüme neden olur. Aşağıda değişiklikler fark edildiğinde, gecikmeden bir hekime baş vurulmalıdır: Memede iki haftadan uzun süre ele gelen sertlik veya kitle, Meme derisinde kalınlaşma, şişme, renk değişikliği, Meme başında kalınlaşma, kızarıklık veya yara olması, Memede veya meme başında içeri doğru çekinti olması, Memenin şeklinde değişiklik, Meme başlarının pozisyonlarında değişiklik, Meme başında ortaya çıkan akıntı kanserin habercisi olabilir.
Meme kanseri bir çok ülkede, kadınların en korkulu sağlık sorunu olma özelliğini taşımaktadır. Günümüzde ABD' de, sekiz kadından birisi meme kanserine yakalanmaktadır. Bu oran Avrupa ülkelerinde on kadında birdir. Meme kanseri ile ilgili sayıları şu şekilde sıralayabiliriz; 1950-1970 yılları arasında ABD' de, 1 milyon kadın meme kanseri nedeni ile hayatını kaybetti. Bu sayı ABD'nin 2. Dünya savaşı, Kore ve Vietnam savaşlarında kaybettiği insan sayısından fazladır. 1998 yılında Avrupa'da 1 milyon kadın, meme kanseri nedeni ile tedavi görmektedir. 2000 yılında dünyada 1 milyon kadına, yeni meme kanseri tanısı konacaktır. Dünyada her 11 dakikada 1 kadın, meme kanseri nedeni ile hayatını kaybediyor. Dünyada her 3 dakikada 1 kadına, yeni meme kanseri tanısı konuyor. USA'daki istatiklere göre ; senede ortalama 184.000 kadında meme kanseri görülmekte ve bunlardan 44.000'i vefat etmektedir.Ülkemizdeki istatistikler yetersizdir! ( bizde sağlıklı istatistikler olmadığından , her sene kabaca 40.000 meme kanseri olgusu olduğu tahmin edilmektedir?) Ancak ülkemizde ekonomik ve kültürel sebebler sonucunda %80'i geç safhada doktora basvurur iken Amerikada bu oran %30'dur . Buda bizdeki meme kanseri ölüm riskini yükseltmektedir. Sayılar soyut kavramlar oldukları için fazla bir anlam taşımayabilir. Fakat bir an durup düşünürsek, yakın çevremizde, akraba ve dostlarımız arasında, bu sorun ile karşılaşmış birkaç tanıdığımızı, mutlaka anımsayacağız. Sorunun hiç de sandığımız kadar bizden uzak olmadığını, güç de olsa kabul etmeliyiz.
Meme kanserinin bir özelliği de, görülme sıklığının artıyor olmasıdır. Kırk yıl önce 1960 yıllarında, yirmi kadından birisinde meme kanseri görülürken, günümüzde yedi-sekiz kadından birisinde meme kanseri görülmektedir. Hastalığın gösterdiği bu artış, tüm gelişmiş batı ülkelerinde izlenmektedir. Meme kanseri görülme oranı artış göstermekle birlikte, teknolojik gelişme ve erken tanı olanaklarının artmasına bağlı olarak, meme kanseri ölüm oranı azalmaktadır.
Meme kanseri görülme oranı artmasına rağmen meme kanserinden ölümlerde azalma mevcuttur. Bu azalmada en önemli faktör erken tanı olanaklarındaki ilerlemedir. Araştırmalara göre meme kanserinden ölümlerdeki azalmanın 2/3 ü erken tanıya bağlanırken 1/3 lük bölümü tedavi olanaklarındaki iyileşmelere bağlanmaktadır.
Bilimsel incelemelerde ; hormonal etkiler, çevre kirliliği, virüsler, genetik ( BRCA geni ) gibi birden fazla neden bulunmakla birlikte, meme kanserinin belli bir nedeni yoktur. Meme kanserlerinin yaklaşık % 10 luk bir bölümü genetik sebeplerle ortaya çıkmasına rağmen büyük çoğunluğunda bir sebeb bulunamamaktadır.
Bazı özellikleri taşıyan kadınlarda, meme kanserinin daha sık görüldüğünü biliyoruz. Bu özelliklere risk faktörleri diyoruz. Bu risk faktörlerini taşıyan kişilerin mutlaka meme kanserine yakalanacakları söylenemez. Sadece, bu faktörleri taşımayanlara göre, daha fazla meme kanserine yakalanma olasılıkları olduğunu biliyoruz. Bu faktörleri taşımayan kişiler de meme kanserine yakalanabilirler. Meme kanserine yakalanan kadınların yarısı, bu risk faktörlerini hiç taşımamaktadır. Bu nedenle, risk faktörlerinin taşımayan kişilerinde olağan kontrollarını düzenli yaptırmaları önemlidir. Birinci derece akrabada (anne, kızkardeş ve kızı) meme kanseri varlığı en önemli risk faktörüdür. Örneğin, kız kardeşi veya annesi meme kanserine yakalanan bir kadının, ömür boyu meme kanserine yakalanma riski % 12-14 den (% 12-14 tüm kadınlar için ömür boyu risk) % 18-20 ye çıkmaktadır. Bu durumda olan kadınlar daha sık ve dikkatli izlenmelidir, riskin büyüklüğüne göre bu durumda olan kadınlarda tarama başlangıç yaşı ve tarama metodlarında değişiklerler söz konusudur. Bu durumda olan kadınlar tarama programlarının düzeni için ilgili radyolog veya klinisyenlerine başvurmalıdır. Birden fazla birinci derece akrabalarında meme kanseri bulunan kadınlar, meme kanseri genetik danışmanlığının yapıldığı kliniklere baş vurarak risklerini hesaplattırmaları gerekir. Eğer aile geçiş riski yüksek bulunursa, genetik test yapılabilir. Meme kanserine yakalanma riskini artıran en önemli ikinci faktör yaştır. İleri yaş önemli bir risk faktörüdür. Yeni meme kanseri tanısı konan kadınların % 70'i, 50 yaş üzerindedir. Diğer bir deyimle, yaşı 50 yaş üzerinde olan kadınlarda meme kanseri görülme sıklığı, yaşı 50 yaşın altında olan kadınlardan 4 kat daha fazladır. Kişisel meme kanseri hikayesi: Daha önce meme kanseri geçirmiş ve tedavi olmuş kadınlarda, diğer memede kansere gelişme olasılığı normal kadınlara göre 3-4 kat daha fazladır Daha önce meme biopsisi yapılmış olması: Memede bir kitle nedeni ile biopsi yapılmış ve iyi huylu bir tümör saptanmış olabilir. Bazı kanser olmayan iyi huylu tümörlerin bulunması, kanser gelişme riskini değişik oranlarda artırabilmektedir. Bu, tümörün hücresel yapısına göre değişir. Örneğin, yapılan bir biopside, çıkartılan kitlenin patolojik incelemesi sonucu atipik hiperplazi tanısı konmuş kadınlarda ( bu tamamen iyi huylu bir tümördür), meme kanseri gelişme oranı normal kadınlara göre daha fazladır. Diğer daha önemsiz risk faktörleri ise aşağıdaki gibidir: ilk adetin başlangıç yaşı; Adet görmeye erken başlanması, menepoza geç girilmesi, fertil cağı uzatmaktadır. Bu sırada kadın daha uzun süre östrojen hormonu etkisi altında kalmakta, meme kanseri gelişme riski artmaktadır. Erken menopoza giren kadınlarda hormon tedavisi yapılmıyor ise, meme kanseri riski önemli ölçüde azalmaktadır. Elli yaşından sonra adet görmeye devam eden kadınlarda, meme kanserine yakalanma riski az da olsa artmaktadır. Doğurganlık hikayesi: İlk çocuğu doğurma yaşı önemlidir. İlk çocuğunu 30 yaşından sonra doğuran kadınlarda meme kanseri görülme oranı 20 yaşından önce doğuranlara göre 2 kat fazladır. Hiç çocuk doğurmayan kadınlarda risk hafif yükselmektedir. Sosyoekonomik seviyenin yüksekliği: Varlıklı, sosyoekonomik düzeyi yüksek olan kadınlarda, meme kanseri görülme oranı daha fazladır. Bu ailelerin kızları daha iyi beslendikleri için daha erken gelişmekte ve erken yaşta adet görmeye başlamaktadır. Ayrıca bu çocuklar büyüdükleri zaman eğitim ve iş nedeni ile daha geç evlenmekte ve daha geç çocuk sahibi olmaktadırlar. Bu nedenlere bağlı olarak fertil çağın erken başlaması, geç doğurma gibi nedenler sebep olarak sayılabilir. Östrojen hormonu tedavisi görenler: Menopoz nedeni ile uzun süre östrojen tedavisi ( 5 yıldan fazla) gören kadınlarda, meme kanseri oranı kısmen artmaktadır. Bu nedenle, menopoz yakınmalarının azaltılması amacı ile, östrojen verilmesi önerilebilir fakat, mutlaka bir hekim kontrolu altında yapılmalıdır. Doğum kontrol hapı kullanılması: Bu konuda farklı görüşler olmakla birlikte hafif bir risk artışı olduğu ileri sürülmektedir. On yıl önce doğum kontrol hapını bırakmış olan kadınlarda ise, bu risk tamamen ortadan kalkmaktadır. Alkol kullanılması: Fazla alkol alan kadınlarda, almayan kadınlara göre risk nispeten artmaktadır. Günde 3 bardak yüksek dereceli alkol içen bir kadının meme kanserine yakalanma riski, hiç içmeyen kadına göre 2 kat daha fazladır. Sigara: Sigaranın kesin bir etkisi gösterilememiştir Şişmanlık ve yağlı beslenme: Bazı çalışmalarda şişmanlığın, özellikle 50 yaş üzerindeki kadınlarda meme kanserine yakalanma riskini artırdığı gözlenmiştir. Özellikle, doymuş yağların fazla bulunduğu yağlı et gibi yemekler ve yağlı süt ürünlerinin fazla alınmasının bu riski artırdığı ileri sürülmüştür.
Yoğun egzersiz ve jimnastik yapan kadınlarda meme kanseri riskinin azaldığı gözlenmiştir. Bu nedenle, tüm kadınlara önerilmektedir. Beslenme:Meme kanseri ile beslenmenin önemli ilişkisi vardır. Sebze ve meyveden zengin beslenme, ağır yağlı yiyeceklerden uzak durulması önerilmektedir. Günlük gıda alımına C vitamini, betakaroten gibi antioksidanların eklenmesinin koruyucu etkisi olduğu ileri sürülmektedir. Özetle; şişmanlığın azaltılması, alkol alınıyorsa bırakılması. Hafif egzersiz yapılması, sebze ve meyvenin bol tüketilmesi, gibi basit önlemler ile meme kanseri riski % 30-40 oranında azaltılabilmektedir. En önemli risk faktörü olan birinci derece akrabadaki meme kanseri değiştirilemez bir risktir.
Tıp henüz meme kanserini önleyebilecek bir yaşam tarzı, ilaç veya aşı bilmemektedir. Bununla birlikte meme kanseri erken yakalandığında tedavi edilebilen bir hastalıktır. Erken tanı sayesinde, meme kanserinin getirdiği sorunlar büyük oranda çözülebilmektedir. Bu sayede hastalığın yaptığı hasar en aza indirilebilir, yaşam süresi ve kalitesi önemli ölçüde arttırılabilir. Erken teşhis için bilinen en iyi ve etkili çözüm, kadınların risk durumlarına göre belirlenmiş olan tarama programına uyarak mamografilerini ve gerekli diğer tetkikleri düzenli yaptırmasıdır.
Meme kanseri ne kadar erken evrede yakalanırsa tedavi şansı o kadar yüksektir. Kabul gören tedavi, kanserli dokunun cerrahi yoldan çıkarılmasıdır. Kanserin evresine ve operasyonun şekline göre cerrahi tedaviye radyoterapi ( şua, ışın ) ve kemoterapi (ilaç) eklenebilir. Erken teşhis ile tedavin gücü belirgin yükselmektedir.
Memede bir kitle tespit edilince bunun kanser mi, yoksa başka bir hastalık mı olduğu araştırılmalıdır. Şunu önemle vurgulamak gerekir ki, memede saptanan her kitle kanser değildir. Bu nedenle, memede şüpheli bir kitle saptanınca, hemen korkup telaşlanmaya ve paniğe kapılmaya gerek yoktur. Memede bir kitle saptandığında, bir hekime başvurarak daha ileri tetkiklerin yapılması gereklidir.
Kişinin kendi kendini elle muayenesinin meme kanserini erken yakalanması için iyi bir yöntem olmadığı çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir. Ancak kişide bir meme kanseri bilinci oluşmasına yardımcı olmaktadır. Eğer kişinin kendi kendine muayenesi sizde anksiyetye (evham’a) neden oluyorsa yapmayabilirsiniz. Ruh sağlığınızın tedavisi daha güç olabilir. Her ay kendisini düzenli olarak kendisini muayene eden bir kadın, memesinde ortaya çıkan bir kitleyi daha erken farkedebilir.. Muayene için aydınlık bir ortamda aynanın karşısında dik durarak kollar vücudun iki yanına sarkıtılır. Bu pozisyonda memelerin bir ay önceki durumuna göre büyüklük ve biçim açısından aynı olup olmadığı, deri yüzeyinde ve meme başında değişiklik görülüp görülmediği incelenir. Ayrıca bir yerinde kızarıklık, ele gelen bir kitle, özellikle meme başında içe çökme yada çekilme olup olmadığı araştırılmalıdır. Daha sonra kollar yukarı kaldırılıp memenin biçimi, büyüklüğü ve yüzeyi kontrol edilir. Yatarak yapılan elle muayenede memeyi düzleştirip göğüs kaslarını germek için kol başın üzerine kaldırıldıktan sonra koltuk altı sınırından meme başına ve göğüs kemiğinden meme başına doğru enine bir paralel çizgi izlenir. Meme dokusunda saptanan her değişiklik tümör değildir. Normal olarak meme dokusu küçük yumrulardan oluşur. Bu yumrular adet kanamasından önce belirginleşir yada düzensizleşir. Herhangi bir kuşku durumunda mutlaka hekime başvurulmalıdır.
Son yıllarda meme kanseri tedavisinde oldukça önemli gelişmeler olmuştur. Bir çok tedavi olanakları ortaya çıkmıştır. Bu olanaklar, önemli ölçüde, hastalığın saptandığı safhaya göre değişir. Hastalık ne kadar erken safhada saptanırsa tedavi olanağı ve seçeneği o kadar fazla olmaktadır. Meme kanseri tedavisi, günümüzde, uzmanlardan oluşan ekiplerce yapılmaktadır. Böyle bir ekip içinde cerrah, tıbbi onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, psikolog, plastik cerrah, fizyoterapist gibi, tıbbın değişik dallarından bir araya gelmiş ve özellikle çalışma alanları meme kanseri üzerinde yoğunlaşmış hekimler bulunur.
Günümüzde meme kanserinin tedavisinde, cerrahi girişimin birkaç farklı uygulaması vardır. Bu uygulamalar temel olarak, memenin alınmadan korunmasına yönelik olanlar ve memenin tümünün çıkartılmasına yönelik olanlar olarak iki ana gruba ayrılmaktadır. Meme kanseri erken evrede yakalanabildiğinde memenin alınmadığı meme koruyucu cerrajhiler uygulanabilmektedir. Meme kanserinin erken yakalandığı durumlarda memenin alınmadığı cerrahi uygulamalar ile hastalığın psikolojik travması en aza indirilöektedir. Bunlara ek olarak alınan memenin yerine, plastik cerrahi teknikler ile yeniden meme rekonstrüksiyonu yapılması gibi ameliyatlar da vardır.
Işın tedavisi, meme bölgesine ve koltuk altına uygulanarak, cerrahi girişimden sonra kalma olasılığı olan kanser hücrelerinin öldürülmesini sağlamak amacı ile yapılır. Meme koruyucu cerrahiler sonrası memeye tekrarlamaları azaltmak amacı ile mutlaka ışın tedavisi uygulanır. Tedavi edilen bölgedeki deri, güneş yanığı rengini alabilir.
Kanser hücrelerini öldürücü ilaçlarla yapılan tedavidir. Bu ilaçlar ağızdan veya damardan verildikten sonra tüm vücuda yayılır. Genellikle, aynı anda birkaç ilaç birlikte verildiğinde daha etkili olduklarından, değişik kombinasyonlar halinde verilirler. Kemoterapi, belirli bir süre verilir ve sonra ara verilir. Bu aralarda hastanın kendisini toparlaması sağlanır. Daha sonra tekrar bir süre ilaç verildikten sonra ara verilir. Bazı olgularda lokal olarak yapılan cerrahi tedaviye ek olarak, ilaç tedavisi de eklemek gerekebilir. Hastalarda cerrahi tedavi sonrası yapılan tetkiklerde, herhangi bir bölgede kanser kalmamış olsa bile, koruyucu önlem olarak bir süre ilaç tedavisi yapılabilir. Kemoterapinin hangi durumlarda, hangi ilaçlarla ne süre ile yapılacağı genellikle medikal onkologlarca düzenlenir.
Bazı meme kanseri hücreleri, içerdikleri hormon reseptörleri (algılayıcıları) aracılığı ile dişilik hormonu olan östrojene duyarlı olabilir. Yani, östrojen hormonu bu kanser hücrelerinin büyümelerine ve artmalarına neden olabilir. Hormon tedavisinde amaç, bu şekilde östrojen reseptörü içeren ve bu hormona duyarlı olan kanser tiplerinde, östrojen etkisinin ortadan kaldırarak kanserin gelişmesinin önlenmesidir. Bu amaçla günümüzde kullanılan ilaçlar uzun süreler (üç-beş yıl) ağız yolu ile alınırlar.
Kadınlara kıyasla daha az görülmekle birlikte, erkeklerde de meme kanseri görülebilir. Her 100 meme kanserinden birisi erkeklerde görülür. Erkeklerde görülen meme kanseri son yıllarda oranı % 50 artış göstermiştir. Bu nedenle erkeklerin de bu konuda duyarlı olmaları gereklidir.
Meme akıntıları akıntının cinsine göre önem kazanmaktadır. Meme başından sebatkar kanlı veya bozulmuş kan (kırmızı şarap rengi) görünümündeki akıntılar meme kanserinin bulgusu olabilir ve mutlaka tetkik edilmelidir. Meme başından zaman zaman gelen sarı -yeşil sıvı genellikle fibrokistik değişikliklerle beraberdir ve çok önemli değildir. Meme başından akıntı varsa mutlaka doktor kontrolü, bu akıntının içindeki hücrelerin mikroskopik tetkiki ve gereklilik halinde süt kanallarını gösteren galaktografi yapılmalıdır.
Meme ağrısı (mastodinia) tek başına meme kanseri açısından anlamlı değildir. Meme kanseri sinsi bir hastalıktır ve genellikle ağrı yapmaz. Memede hissedilen ağrı, sancı, gerginlik hissinin en sık sebebi yaşanan hormonal değişikliklerdir. Fibrokistik değişiklikleri olan kadınlarda hormonal değişiklikler ile hissedilen ağrı hissi daha belirgin olabilmektedir. Özellikle adet öncesinde hormonların yükselmesine bağlı ağrı ve gerginlik hissi daha belirgin olmaktadır. Meme kanserinin ağrı yapması nadirdir ancak, bazı ilerlemiş meme kanserlerinde ağrı görülebilir.
Yıllarca fibrokistik hastalık olarak tanımlanan memede kistik gelişimlerin sıklıkla izlendiği durum artık bir hastalık olarak kabul edilmemekte ve fibrokistik yapı olarak adlandırılmaktadır. Fibrokistik yapı artık normalin bir formu olarak kabul edilmektedir ve yaradılıştan gelen bir durumdur. Yani göz renginin mavi veya kahverengi oluşu veya sarışın esmer oluşunuz gibi genetik olarak belirlenen bir özelliğinizdir. Kadınların yaklaşık % 40-50 sinde görülmektedir. Fibrokistik yapı bir takım özellikleri de beraberinde getirir, fibrozis artımı, kistik gelişimler süt kanallarında belirginleşmeler çeşitli oranlarda görülebilir. Fibrokistik yapı tek başına meme kanseri için bir risk faktörü de değildir.
Meme ameliyatı olmuş ve plastik rekonstrüksiyon yapılmamış kadınlar, beden görümlerini korumak amacı ile dışarıdan sütyen içine yerleştirilen protez meme kullanmaktadır. Bu konuda eğitimli protez hemşireleri, hastanın ölçülerini almakta ve uygun protezin seçimine yardımcı olmaktadır. Silikon protezler meme kanseri riskini artırır mı ? Yapılan arastırmalar silikon impaltların meme kanseri riskini artırmadığını göstermiştir.
Menopoz östrojen seviyesinin düşüklüğü ile karakterize doğal bir olaydır. Menopoz döneminde yumurtalıklar, östrojen ve progesteron üretimini durdurmaktadır. Daha önceleri araştırmacılar bu olayın birdenbire geliştiğini düşünse de şu an menopozun aydan aya değişiklikler göstererek yavaş yavaş ortaya çıktığını bilmekteyiz. Bu döneme perimenopozal geçiş devresi denmektedir. Bu süreç 2-5 yıl arasında bir zaman dilimini içerir. Bu süre içinde östrojen yavaş yavaş düşer ve kadın bu hormonal değişikliğe adapte olur. Meme kanserli premenopozal kadınlarda yumurtalıklar kemoterapiden ötürü hasara uğradığından ani bir menopoza giriş söz konusudur. Bu koşulda menopozal semptomlar hızlı ve ciddi bir şekilde seyreder ve hastanın bu duruma adaptasyonu zordur. Bu hormonal değişiklik sonucu genelde kadında beş bölgedesorunla karşılaşılmaktadır: Mesane, rahim ve vajeni içeren ürogenital sistemde atrofi diye tanımladığımız doku kaybı oluşur. Bu da idrar yaparken yanma, ağrı, idrar tutamama, vajen kuruluğu ve cinsel ilişki sırasında ağrıya sebebiyet verir. Deriye kan taşıyan kan damarları sağlamlığını yitirir. Bu durum vazomotor instabilite adlandırılır ve sıcak basmaları ile ani uyanmalara yol açar. Beynin artmış östrojen gereksinimine bağlı olarak depresyon, hafıza kaybı, duygulanım dalgalanmaları ve aşırı hassasiyet ortaya çıkmaktadır. Menopoz ve depresyon arasındaki ilişki fizyolojik esastan çok biyolojiktir. Kemikler kalsiyum kaybetmeye ve daha çabuk kırılmaya başlarlar. Bu olaylar,osteopeni denilen kemik kitlesi kaybına ve daha ağır bir şekil olan osteoporoza neden olur. Osteoporoz ile birlikte kadınların boyları kısalmaya başlar. Sırt kavisleri daha belirginleşir. Bütün bu değişikliklerin sonucu, kadınlar düştüklerinde omurga veya kalça kırıklarıyla karşı karşıya gelebilirler. Kalça kırıkları özellikle yaşlı kadınlarda daha sık görülmektedir. Östrojen yetersizliği kalp hastalıklarının gelişimini hızlandırır. Kadın erkekteki kalp hastalığı riskine erişir. Kadınlarda kalp hastalığından ölüm oranı meme kanserinden ölüm oranından sekiz kat daha fazladır. Bu durum özellikle yaşlı kadınlarda doğrulanmıştır; çünkü kalp hastalığı kadınlarda 60-90 yaşları arasında ortaya çıkarken meme kanseri daha genç yaşlarda ortaya çıkar. Kadınlara menopozdan sonra östrojen kullanmadıkları takdirde daha ciddi sorunlarla karşılaşabilecekleri anlatılmalıdır.
Vazomotor bozukluklara bağlı sıcak basmalarında Östrojen tedavisi ön planda yer almaktadır. Aynı şekilde vajinal kuruluk, cinsel ilişki sırasında ağrı ,sık idrar yapma, idrar yolu infeksiyonları ve idrar kaçırma şikayetlerine yol açan ürogenital atrofide de östrojen kullanımı önerilmektedir. Osteoporoz gibi kemik erimesinden ya da kalp hastalıklarından korunmak için de östrojen tedavisi uygulanmaktadır. Menopoz sırasında oluşan ve östrojen gereksinimine bağlı ortaya çıkan depresyon ile duygu dalgalanmasını engelleyebilmek için hormon tedavisi önerilmektedir. Östrojen hormon tedavisinin riskleri ise; mesane hastalıkları, rahim kanseri, meme kanseri ve mastalji dediğimiz meme ağrılarıdır. Hormon tedavisinin uygun görülmediği sağlık sorunlarının başında ise meme kanseri ve yumurtalık kanseri gelmektedir. Bazı karaciğer hastalıkları ve kan pıhtılaşma bozukluklarında da östrojen kullanılmamaktadır. Son olarak da sebebi ortaya konamayan vajinal kanamalar da kullanılması sakıncalıdır. Hormon replasman tedavileri kadın doğum uzmanları tarafından sizin için olabilecek yarar ve zararları bireyselleştirilerek düzenlenir.
Çalışmalarda belirlenmiştir ki; östrojen kullanan meme kanserli hastalar daha uzun süre yaşamaktadırlar. Bunun sebebi,östrojen hormonu kullanan kadınların meme kanseri açısından düzenli takipte olmaları ve kanserlerinin erken tanısında yatmaktadır. Başka bir açıklama ise, meme kanseri tanısı konduğunda hormon tedavisi sonlandırıldığından tümörün küçüldüğü görülmektedir.
Hormon tedavisi, mammografik incelemede de bazı değişikliklere yol açar. Östrojen hormonu kulanımı kadınların yarısından fazlasında meme yoğunluğunu arttırmaktadır. Mammogramlarda yeni ve geniş sahalar yaratarak meme kanseri ile karıştırılabilir. Bu nedenle selim ve habis lezyonları ayırt etmek için biyopsiye ihtiyaç duyulabilir. Böyle bir lezyondan şüphelenildiğinde, tedavi kesilerek hormon bağımlı değişiklikler mammografik olarak saptanabilir. Böylelikle gereksiz biyopsilerden hasta korunmuş olur.
Hormon kullanan olgularda da tüm 40 yaşını aşmış kadınlarda olduğu gibi yılda bir kez mamografi yaptırmak yeterlidir, mamografinin sıklığında bir artışa gerek yoktur. Gereğinde ultrasonografiden de yararlanılır.

"Sağlıkla Yaş Alalım"’ Projesi